Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Akdoğan’ın vizyonsuzluğu-Erdal Er

Barışa giden yolda 9 ay geride kaldı.
İyi olan: Silahlar patlamıyor, cenazeler gelmiyor.
Kötü olan: Hükümet üzerine düşen sorumlulukların gereğini yerine getirmiyor.
Sanıyor ki silahlar sustu Kürt sorunu da çözüldü. Oysa silahların susmasının sorunun çözüldüğü anlamına gelmediğini daha önceki 8 ateşkesten biliyoruz.

Hükümet 9 aylık zamanı hoyratça kullandı ve bütün uyarılara rağmen adım atmadı. Sandı ki sonsuz zaman sahip. Oysa Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, 1 Eylül ve 15 Ekim‘in son tarihler olduğunu defalarca açıkladılar ve hükümetten adım atmasını istediler.

1 Eylül’e on gün kaldı ancak ortada atılmış tatmin edici bir adım yok. Sorunun çözülmesi için çok yol alınması gerekiyor. O yolda hükümet barikat kurmuş, sürecin ilerlemesini engelliyor.

Sadece adım atmamakla kalmıyor, aynı zamanda muhatabına saygılı davranmıyor,  şantaj ve tehdit dilini de kullanmaya devam ediyor. Çok sıkıştığında ise defalarca hüsranla sonuçlanmış özel savaş politikasına başvuruyor.

Erdoğan’ın başdanışmanı Yalçın Akdoğan aynen bunları yapıyor.

Rojava’daki Kürt halkının özerklik talebini ‘ulusal tehdit’ olarak gösteren ve bunun bertaraf edilmesi için çetelere açık destek veren Akdoğan, Star gazetesinde ‘PYD üzerinden stratejik rol tahayyülü’ başlıklı yazısında bu uğursuz rolünü sürdürüyor.

KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık’ın ‘ikinci aşamaya geçilmezse süreç biter’ açıklamasının savaş tehdidi olduğunu ve hükümetin buna ‘eyvallah etmeyeceğini’ söylüyor.

‘Entegre Strateji’, ‘Sri Lanka Modeli’nin mimarlarından Akdoğan’ın ‘Eyvallah etmeyiz’ cümlesinin altında saklı olan mantık açık: Devletin askerini, polisini Kürtlerin üzerine sürerim, dağları taşları bombalarım, katliam yaparım demek istiyor. Akdoğan yeni bir şey önermiyor, savaşın yolunu gösteriyor.

Yazıda bakın ne diyor Akdoğan:

‘’AK Parti iktidarının bugüne kadar Kürt meselesine yönelik attığı her adım örgüt tarafından ya görmezden gelindi, ya küçümsendi ya da kendi mücadelesinin sonucu gibi gösterildi. En son Bayık, “göstermelik ve kandırma amaçlı paketlere” başvurulduğunu ve oyalama adımları atılacağını söyleyerek hükümetin çalışmalarına karşı negatif bir algı üretmeye çalıştı.’’

Hükümet hangi adımları atmış ya biz bilmiyoruz ya da bildiğimiz halde inkar ediyoruz!

İmha operasyonlarının durması dışında hangi adım atıldı, kalıcı barış ve çözüme uygun koşulların yaratılması için gerekli yol temizliği mi yapıldı? Hangi yasal ve anayasal düzenlemelere gidildi, ikinci aşamanın başlıklarına ne oldu? Hükümet gerçekten ne yaptı?

Paketle ilgili söylenen “göstermelik ve kandırma amaçlı” tespiti zoruna gitmiş.

Erdoğan Türkmenistan dönüşü gazetecilerle yaptığı açıklamada adı geçen pakette elle tutulur bir şeyin olmadığını kendisi beyan etti.  

 ‘Anadilde eğitim olmaz, biz ona karşıyız’, ‘Yüzde on barajı inmez, biz ona karşıyız’, ‘Genel af asla olmaz, ona karşıyız’ demedi mi?

Bu sözlerden sonra Sayın Bayık’ın ‘bu paket göstermelik ve kandırma amaçlıdır’ demesinden daha doğal ne olabilir ki?

Söyledikleri şudur: Kimse hak hukuk istemesin. Herkes boyun eğsin. İstiyorlar ki sonsuza kadar böyle gitsin onlarda iktidarda kalsın ve el ayak öptürsünler.

Şimdi Akdoğan’ın ileri sürdüğü ‘ulusal güvenlik’, ‘bölünürüz’, argümanları 30-40 yıldır süren savaşın ve akan kanın sebebidir. Bu işin ‘ABC’ sidir.  

Sormazlar mı? Barışın sağlanması, Kürtlerin her halk gibi evrensel bir hak olan anadil de eğitim görmeleri neden ulusal güvenliğinizi tehdit ediyor? Yüzde on barajının düşürülmesi demokrasinin güçlenmesi, temsilde adalet sağlamak olduğu halde, neden diktatörlerin savunduğu ‘istikrarsızlığın unsuru’ tezine sığınıyorsunuz?

Oysa ‘istikrarsızlığın’ da, savaşın da nedeni sizin vazgeçmek istemediğiniz, sürdürmek istediğiniz ancak sürdürülebilirliği ortadan kalkmış imtiyaz ve politikalarınızdır. Bu politikalarla netice alınmış olsaydı son otuz yıldır süren savaşta alınırdı. Ki bu savaşın son 11 yılı size ait.

Sayın Öcalan’ın konumunun ‘araçsal’ değil ‘stratejik’ olması gerektiğini söylemesi de Akdoğan’ın kanına dokunmuş olacak ki şunları yazıyor:

‘’PKK’nın eylemsizlik kararı, Türkiye’yi terk etmesi ve silah bırakması gibi adımların atılmasında Öcalan’ın ne kadar etkili olduğu ve nihai noktaya ulaşılıp ulaşılamayacağı henüz belli değil.’’

Kibarlaştırmaya hiç gerek yok buna yalancılık denir.

Sayın Öcalan esir askerlerin serbest bırakılmasını istedi, gereği yapıldı. Ateşkes ilan edilmesini istedi, gereği yapıldı. Gerillanın geri çekilmesini istedi, gereği yapıldı.

Bu üç örnek kendi başına Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın gücünü, saygınlığını kanıtlamaya yeter: Tabi anlayan ve anlamak isteyen için.  

Akdoğan ‘’PYD’nin Suriye’de yaşanan kaosu fırsat bilerek yakın zamanda bir statü elde edeceği tahayyülü, Türkiye’deki demokratik reformları küçümseyen bir tatminsizlik ve şımarıklık üretiyor’’ diyor.

Kürt sorunu çözmek isteyen bir hükümetin danışmanlığını yapan Akdoğan bu söyledikleriyle halen Rojava’nın çözüm sürecinin bir parçası olduğunu, Rojava ile savaş, Kuzey’le ‘çözüm’ politikasının iç içe yürüyemeyeceğini anlamayacak kadar öngörüsüz, tarih bilincinden yoksun ve vizyonsuzdur.

Akdoğan yazısının sonunda “AK Parti iktidarı ise tüm gelişmeleri yakında takip ediyor ve Türkiye’nin çıkarlarını en üst düzeyde korumaya çalışıyor” diyor.

‘Bu üst düzey çıkarlar’ içinde Rojava’da katliamı sürdürmek, Kürt halkının varlığını ‘ulusal güvenlik sorunu’ olarak görmek, çözüm sürecini akamete uğratmakta var mıdır acaba?

Acaba Akdoğan kendi kişisel kariyeri de dahil olmak üzere, AKP hükümetinin geleceğinin çözüm sürecinin nasıl sonuçlanacağıyla çok sıkı bir bağ içinde olduğunu biliyor mu?  Bunun idraki içinde mi?

Kaynak:ANF