Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Wan’da sefaletin sefaleti -Ehmed PELDA

Wan’da zihnen, fikren, ruhen yaşadığımız felaketin bu depremden daha beter olduğu görülüyor. Bu ve benzeri felaketler karşısında tedbirler almak için ölümcül bir ders var. Kahrolası bir doğal felaket. Böylesi bir şehri hayırlara vesile kullanmak mümkün.
Dersim’in Kurmeş köylülerinin Avrupa ve Türkiye üyelerinin oluşturduğu Kurmeşliler Derneği’nin yardımı Genel Sekreter Haydar Gürbüz eliyle Wan’a gönderildi. Gürbüz’ün gözlemleri yanısıra edindiğimiz bilgiler felaketin toplumsal ve siyasal boyutlarının depremden daha beter olduğunu gösteriyor.
Belki ilk darbeyi devletten aldık. Bizi denek olarak kullandığını bakanları bizzat beyan etti. İlkin yurtdışından kurtarma ekiplerinin gelmesini engelleyerek ölümlerin artmasına yol açtı. Adeta katlimize depremle birlikte ortak oldu. Ardından barınma, yiyecek, sağlık yardımları konusunda barikat oldu. Devletin kurumları yardımların organizasyonunda ayırımcı davrandığı gibi, halkın, sivil kuruluşların doğrudan yaptığı yardımlara da izin vermedi. El koydu. Bu hafızalarımıza kazınacak bir ders olsun. Hâlâ bu devletten beklenti içinde olan varsa namerd olsun.
Görüldü ki ne yaparsak biz kendimiz yaparız. Ama aynaya bakıp bu deprem gerçeğinde kendimizle yüzleştiğimizde, kendi yüzümüzü göremiyoruz. Bu da bir gerçek.
Politik aktörlerimiz tüm enerjilerini hükümeti eleştirerek geçiştirdiler. Dönem dönem deprem bölgesini ziyaret ederek acıları unutmadıklarına dair demeçler verdiler. Oysa bu karşıtlarımızın yaptığı birşey. Yani biz ne kadar benzemişiz karşıtlarımıza. Hani halk hareketiydik.
Örneğin BDP genel başkanı yönetiminde tüm Kürt belediyeleri, Wan belediyesi ve milletvekillerimizin içinde bulunduğu bir yönetim birimi, buna bağlı her belediyeden gönderilen işçilerden bir çalışma ekibi oluşturulabilir, en azından ilkbahara kadar bizzat Wan’da halkla birlikte çalışmalar yürütülebilirdi. Genel Başkan burada sabit kalmasa da her haftanın belli bir gününde depremzedelerle birlikte bu birimin çalışmalarını Kürt, Türk ve dünya komuyona rapor olarak sunabilirdi.
Yapılan en kötü şey yapıldı. Depremzedeler adeta dilenci ve kaçkın konumuna düşürüldü. Bu devlet eliyle körüklendi. Ama biz buna eleştiriler dışında bir merhem süremedik. Halk da buna alıştırıldı. Kime mikrofon uzatılsa, kim ziyaret edilse hemen söyledikleri “kimse bize bakmıyor, kimse bize çadır, yiyecek vermiyor. Hadi devleti anladık peki BDP nerede?” Yine fırsatını bulan da batıda bir akrabası, tanıdığına hızla kaçıyor. İşte felaket bu. Depremden de beter. Tam dilenci ve kaçkın ruhu.
Yardım alan, güya “şanslı kesimde” daha ucube davranışlar ortaya çıkıyor. Örneğin adamın biri barınmak için çadır almış. Ama onu satmak için saklıyor. Gidip bir tane daha istiyor. İnsanların soğuktan kırıldığı böylesi bir dönemde şu yapılana ne denir.
Biz böyle değildik.
Marmara depreminde uyanıktım. 55 saniyenin tümünü yaşadım. Ölümü hissettim. Felaketti. Herkes buna duyarlılık gösterdi. Örneğin PKK böyle bir dönemde savaşmayı ahlaki bulmadığını belirterek, tüm kürtlerin depremzedelerle dayanışma içinde olmasını talep etmişti. Dönemin Siirt, Bingöl, Amed, Wan belediyeleri, sivil toplum örgütlerinin hepsi Marmara’daydılar. Belki güçleri sınırlıydı. Ama hepimiz iyi bir dayanışma duygusu yakalamış ve bambaşka bir ruh haline bürünmüştük.
Daha küçüklerini de yaşadık. Köylerde kabalarda, kentlerde sel felaketleri, depremler, yangınlar hep vardı. Devlet o zaman da yoktu. Şimdi de yok. Ama halk el ele veriyordu. Birlikte çalışıyor, ekmeğini evini paylaşıyordu. Olabildiğince acıyı minimalize etmeye gayret gösteriyordu.
Bakın bu depremde yardım dilemek yerine küçük guruplar halinde aralarında para toplayarak, temel yiyecekler alınabilir, bunlar ortak bir mutfakta pişirilerek paylaşılabilir. Ve daha ucuza mal edilebilir. Sağlam olan evler belirlenerek birlikte kalınabilir. Çadırlar rüzgar, kar ve soğuktan etkilenmeyecek yerlerde kurularak etrafına taş ve kerpiç örülebilir. Kömür, odun, gaz gibi yakacaklar paylaşılabilir. Köylerde sonbahardan itibaren yiyecekler stok edilir. Yine kesimlik hayvanlar mevcut. Satın alınailir. Gerekirse köylerde kış geçirilir. Birçok esnaf işyerini eşyalarıyla birlikte kapatmış. Buralar açılarak eşyalar, varsa direkt para karşılığı yoksa belediyenin şahitliğinde bir liste ve tutanak ile maliyeti sonradan ödenmek kaydıyla, paylaşıma açılabilir. Bu vb adımlarla birçok sorun minimalize edilebilir.
Mahallelerden yönetim birimine, belediyeye dek örgütlülük şart. Mükemmel olmayabilir. Ama dayanışma duygusu, kendi kendine çare üretme arayışı farklı bir bilinç, kolay ve pratik çözümler getirebilir.
Bu şerri hayra dönüştürebilir, kendimizi yeniden bambaşka bir biçimde yaratabiliriz.