Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

DİN ve SİYASET

DİN ve SİYASET

ifade-özgürlüğüİnsanlar doğaya ilk adımlarını attıklarında ve ilk nefesi ciğerlerine çektiklerinde hiç kuşku yok ki ne tanrıları nede bir dinleri vardı. Doğayla olan amansız yaşam mücadelesi insanları birlikte yaşamaya ve tek başlarına karşı duramadıkları güçlere karşı da  birlikte mücadele etmeye  mecbur kılmıştır. Bu birliktelik zamanla yerleşim alanlarının oluşmasına ve adım adım gelişerek büyüyerek kırsaldan kentleşmeye doğru bir yapılanmaya kadar getirmiştir. 

İnsanlar birlikte yaşamı örgütlemeye ve paylaşmaya başladıkları andan itibaren barbar saldırılarını yavaş yavaş bir kenara bırakıp siyaset ve dini öne çıkararak yeni bir hakimiyet alanı da kendilerine yaratmaya bunları kullanarak kendi iktidarlarını kurmaya başlamışlardır. Tarihsel süreç içerisinde de görülüyor ki var olan her krallığın kendisini koruyacak ve destekleyeceği  bir tapınağı mutlaka olmuştur, islam aleminde camiler, tarikatlar, imamlar vs. mutlaka vardır. Ve bu dini merkezli örgütlemeler sürekli siyasetin ya gölgesinde ya da tam içinde hatta kanatlarında yer alarak yön vermişlerdir. Öyle ki zamanla iç içe gelişerek devletler üzerinde söz sahibi olmayı da başarmışlardır.

Dinin toplumlar yada bireyler üzerindeki etkisini belirleyen yine siyasetin kendisidir, siyaset bir iktidar alanı olduğundan sürekli çelişkiler ve sorunlar üzerinde gelişir yaşam bulur ve hatta nefes alır kısacası siyaset insanların veya toplumların yaşadığı tüm sorunlarda nemalanır kendisine çıkar sağlar ve buna ihtiyaç duyduğu anda inançları da yanına alarak toplum üzerinde bir eğemenlik kurar böylece kendi iktidarı için gerekli zemini oluşturur.

Siyasette farklı görüşlerin ve örgütlerin olması doğaldır anlayışı aynı şekilde inançlarda da farklılıkların olması doğaldır anlayışıyla benzerdir. Siyasette farklı iktidarların olması nasıl ki devletin bütünlüğünü koruma yasasına bağlanmış ve amaç edinmişse dinde tanrıya karşı olan vazifeleri aslında aynılaştırılmış hatta Tanrıyı teke indirgeyerek herkesin ”Tek Tanrı” var düşüncesi etrafında kalmasını sağlamışlardır. Ama bu “Tek Tanrı” düşüncesi Dinlerin farklılığını ve ibadet tarzlarını ortadan nedense kaldırmaya pek yetmedi veya buna yanaşılmadı, dinler arası düşmanlıkları ortadan kaldırmaya da yetmedi hatta öyleki bazı aşırı din grupları bu inançları kendi iktidarları için kullanmaya devam etmekte inanç uğruna katliamlara ölümlere hatta savaşlara neden olmaktalar.

Dinlerin ilk ortaya çıkışı ve yayılışı hep kanlı olmuştur, baskıyla zorla işgal altına alınan toplulukların din değiştirmesi sağlanmıştır, müzlümanlığın yayılmasını tarihte okursak görürüzkü kılıç zoruyla baskıyla olmuştur, tanrının rızası veya emriyle fala olmamaıştır ayrıca insanların kendi başlarına bir inançları olduğunu kabul eder veya varsayaraak kimsenin kimseye inanç üzerine baskı yapmasının hiçbir mantığı ve gerekliliğide olmaz. Demekki tanrının tek olması bile dinler arası düşmanlığı ortadan kaldırmamıştır tam tersine siyasetle olan kardeşliği sayesinde sürekli toplumu zıtlaştırmış ve bu zıtlıkları yerine zamanına göre kullanmıştır.

Günümüzde de durum aynıdır, dinlar arası çelişkiler ve düşmanlıklar siyaset ateşiyle harmanlanıp istenildiği zaman istenilen bölgede büyük bir yangına dönüştürülebiliniyor, işte Ortadoğuyu son yıllarda kasıp kavuran insanları adeta bir kasap gibi doğrayan sözüm ona islamı savunan gerici örgütlerin icraatları, ve onları destekleyen ülkelerin düştüğü iç savaş hali..

Kürtlerin içinde bulunduğu siyasi kargaşa ve bir türlü özgürleşememe durumunu da aslında islam dininin çok önemli etkisine ve rolüne bağlayabiliriz. Kuzey Kürdistan’da hatırı sayılır oranda islamcıların olduğu ve günümüze kadar yapılan seçimlerde yaptıkları tercihlerde de islamın etkisinin önemli oranda görüldüğü bilinmektedir. Öyleki Kürt Özgürlük hareketi lideri Öcalan dahi 2012 yılındaki Amed Newroz’unda verdiği mesajında “İslam Vurgusu” yapması üzerinde es geçilecek bir durum değildi. Ama Kürt siyasetçiler deyim yerindeyse bunu Öcalan demişse doğrudur diyerek bu vurguyu kabul etmiş dönem dönem AKP ye karşı üstünlük kurma amacıyla da namazlara el atmış camilere gitmemiş kendilerince islamı farklı bir şekilde savunmaya yaşatmaya çalışmışlardır. Bunların bu tutumunun kendilerine siyasette avantaj sağlamak amacıyla yaptığı söylense de esas itibarıyla inandıkları inancın gereğini de yerine getirme arzusu taşımaktadır. İslam vurgusu veya “Ararap baharı” yada “Müslüman ideolojisi” gibi bir çok kavram siyasetin yan hatta etkili bir kolu olarak hizmet yapmakta toplumsal kargaşa ve zıtlıkları daha da pekiştirmekte böylece hem siyasetten hemde din kulanaraktan tam anlamıyla bir kopuşu sağlamaktadır. Bugün islam inancı adı altında işlenen tüm cinayetler katliamlar ve başka inançlara karşı duyulan tahammülsüzlükleri  İslam ideolojisinin bir yansıması veya uygulaması olduğunu belirtirsem yanılmış olmam.

Peki Kürt sorunu bu girdaptan nasıl çıkacak ki gerçek anlamda halkların dostça kardeşçe yaşayacağı bir ulus kurulsun? “İslam Birliği” adı altında yürütülen hatta alt zihinde oluşan bu tablo olası bir ülkenin kuruluşundan sonra da siyasetin bir alt bileşeni ve daha sonrada öne çıkarılarak sorunları inançla bertaraf etme eğiliminden başka ne olabilir? Bu uygulama bugün hemen hemen bütün dünya ülkelerinde yapılmaktadır, toplumsal bunalımların yaşandığı krizlerin atlatılamadığı dönemlerde ya camiler ,mesela diyanet gibi, yada kliseler “Papa” gibi hemen öne çıkarılarak halkı toplu dualara veya farklı amaçlı yerlere çekerek dini bu krizlerden atlama aracı haline getirmişlerdir. Dolayısıyla günümüzde ve eskiden de din ile siyaset asla ayrı ayrı olmadı ve tam tersine hep iç içe danışıklı dövüş gibi yürüdü..Her ikiside sermaye bağlantılı çıkarların esas alındığı bir çalışmanın etrafında kenetlendiler,birbirlerine muhtaç ve mecbur hale getirildiler. Kürdistan bölgesinde çok güçlü kökleri olan islam dininin diğer dinler üzerindeki etkisinin kırılması ve modern bir toplumun yaratılması ancak dinin etkisinin ortadan kaldırılması ve siyasetin bir aracı helnie getirilmemesi ile mümkündür.

 Size son parağrafımda Machiavelli’ nin “ hükümdara ülkeyi birlik içinde tutabilmek için gerektiğinde hile yapmayı gerektiğinde ise zor kullanmayı tavsiye eder. Böylece yönetici elitlere çifte standartlı bir ahlak anlayışını uygun görür.“cümleleriyle günümüzde AKP nin Türkiyedeki versiyonunun tamda buna uygun bir siyaset izlediğini belirterek tamamlamış olayım.. Ayrıca John Calvin’de(1509 yılında Fransa’nın Noyan kentinde doğan dinbilimci )Martin Luther’de (1483-1546 yılları arasında yaşamış ) olduğu gibi „devlet sadece bireyin dünyevi yaşamı ile ilgili olmayıp, vatandaşların Hıristiyanlık inancına uygun bir hayat sürmeye zorlanmasının da bir aracıdır.“ Son 14 yıldır Türkiye‘de iktidarda olan AKP de devlete dini dayatan ve aslında hep iç içe olan bu yapıyı tüm vatandaşlara dayatan bir çizgi-model izliyor. Bunun adınıda açıkça „İslam ideolojisi“ nin sahibi olduklarını belirterek koyuyorlar, farklı inanç ve etnk yapılarada zor- baskı uygulayarak dayatmaya çalışıyorlar. Gidişat olarak Din ve Siyaset insanlığın barışını dinamitleyen iki büyük tehlike durumuna gelmiştir.

Ali Haydar Gürbüz..

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.