Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

2 Temmuz 1993’ün Hafizamda Bıraktıkları -A.Haydar Gürbüz

Bundan tam 18 yıl önce 2 temmuz 1993 tarihiydi, kulaklarıma yüreğime ikinci bir Dersim Katliamı etkisinde  acı ve yara bırakacak kadar beni sarsan Sivas-Madımak katliamının haberi düşüyordu ve bu haber yüreğimi yakıyordu çok sevdiğim değer verdiğim sanatçılarımıza ve yazarlarımıza yönelik vahşice saldırılmış bulundukları otel kalabalık yobaz bir topluluk tarafından yakılarak 35 Can oracıkta devletin bakışları arasında tam 8 saat seyredilerek hiçbir müdahele yapılmadan yanmışlardı bunu yapanlarda o meydanda adeta bayram ediyorlardı, Alevi inancına olan tahammülsüzlüklerini ve düşmanlıklarını bir kez daha kusuyorlardı. Öfkem sadece yapanlara değildi, onları izleyen bir devletin olan bitene müdahale etmemesi Alevi halkının bunca acılara rahmen bunca katliamlara rahmen hala örgütlü bir güç haline gelmemiş olmalarındandı. Bu öfke acı ve yakarışlarla hayıflanmalarla bugüne kadar devam edip geldi, Madımak acısı tüm alevilerin yüreğinde en az bir Maraş kadar Dersim kadar ağır ve unutulmazdır.

Peki Acılarımız Dindirildi mi?

Dersim katliamının üzerinde 73 yıl geçti ve hala bu katliamın hesabı ne sorulmuş nede olan biten dünya kamuoyuna tamı tamına anlatılmış bulunmaktadır. Maraş katliamının üzerinde 33 yıl geçmiş bu katliamı yapanlardan ne bir hesap sorulmuş nede o dönemin hükümeti tarafından bunun hesabı verilmiştir. Madımak Oteli yandığından bu yana tam 18 yıl geçmiş ve bunu yapanlardan herhangi bir hesap sorulmamış sorulması içinde somut bir adım dahi atılmamıştır. 35 canın vahşice yakıldığı filmlerde dahi bu sahnelerin perdelenmediği dünyamızda 20. Yüzyılda inançlarından ötürü barbarca yakılan alevi aydın ve sanatçıların katillerinden ve azmettiricilerinden bugüne kadar doğru dürüst bir hesap sorulmamıştır. Azmettiricilerin aslında bugün Türkiye’nin tamda merkezinde herşeyi elde ettikleri ve yönettikleri bilinmesine rahmen alevilerin hala bu anlayışla ülkeyi yönetenlerde bir açılım beklemesi ve bu hesapların sorulmasını istemeleri kendi kendilerini kandırmaktan oyalamaktan başka bir şey değildir.Katillerin kendi kendilerine hesap sordukları nerde görülmüştür….

İbrahim Kaypakkaya’nın suçu neydiki işkencede katledildi, adammı vurmuştu? Birilerinin malına mülküne zararmı vermişti?  Yoksa  İbrahim birilerini inanç veya düşüncelerinden dolayı yakmışdı da  bu nedenle mi işkencede katledildi? Peki Deniz Gezmiş’in suçu neydi ki ? Erdal Eren’in suçu neydi ki gencecik yaşlarında hunharca idama mahkum edildiler?  Kendi ülkesini ve halkını sevmek suç muydu?  Kendi ülkelerini sömürgelerin eğemenliğine bırakmamak halkının özgürce kendi insani değerleriyle diğer kardeş halklarıyla eşit ve birlikte yaşamasını istemeleri suç muydu? O işledikleri suç bu kadar ağırmıydıki arkadaşlarıyla idam edildiler!!!. Dersim halkının suçu neydi,maraş halkının suçu neydi,Gazi halkının Çorum halkının suçu neydiki katledildiler? Evet evet tek suçları vardı oda insan olmalarıydı, alevi olmalarıydı,kürt olmalarıydı,devrimci olmalarıydı,komünist olmalarıydı….

Nazım Hikmet,Yılmaz Güney, Ahmet Kaya,Şıvan Perwer ve daha binlerce yüreği sevgiyle dolu aydın yazar,çizer ve politikacıların ülkelerinden uzak kalmaları sürgüne yollanmaları, mezarlarını dahi doğdukları topraklara geri getirmelerini yasaklayan düşmanca anlayışların hala hüküm sürdüğü Türkiye’de bugün geçmişte yaşadıklarımızın hesabını soracak veya verebileceklerine inanmak basit bir kandırmaca safça bir yalvarmadır. İşin özünde hesabı bunlardan kendi sormama adına  korkaklıktan başka bir şeyde değildir.

„Bir insan ömrünü neye vermeli/ Harcanıp gidiyor ömür dediğin“ parçasını seslendiriken Hasret Gültekin hiç kuşku yokki insanların ömürlerini onurlu bir yaşama feda etmekten kaçınmayacakları mesajınıda veriyordu, Celladına boyun eğmiş bir inanç topluluğu haline gelen bir Alevi halkı şu anki konjoktürde mevcuttur. 1992 yııllarında gelişen Kürt özgürlük hareketiyle birlikte Türk işçi ve emekçilerinin örgütlü mücadelesindeki büyüme ile hareketlilik aynı zamanda alevi halkınında örgütlenmesine büyük bir ivme kazandırmış Pir Sultan derneklerinin oluşumuyla birlikte bu gelişim güçlü bir örgütlülüğe doğru yol almaya başlamıştı. Burada gerek Kürt özgürlük hareketinin siyasallaşma sürecindeki gelişme ve büyüme diğer taraftanda işçi ve emekçilerin hak arayışları mücadelesinin sokaklara taşması devrimci mücadelenin yeniden yükselişe geçmesi, bunlarla birlikte alevilerin örgütlenmesi eğemen güçlerin iktidarını çatlatmış onları rahatsız etmiş ve sonuçta uyguladıkları bir senaryo ile tarikatları kullanarak gerici sunni inancın etkisiyle din düşmanlığı alevi düşmanlığı yaparak bu vahşeti uygulamış katliamı yaratmışlardır. Bu nedenle katillerin aramızda hala dolaştığı ve bazılarınında mahkemelerde bekletilerek davalarının zaman aşımına uğratılmaya çalışıldığı cezalandırılmadığı dini değerleri herdefasında suistimal ederek kendilerine çıkar sağlamak için durmadan meydanlarda kullanmaktan sözarası alevileri yermekten kötülemekten kaçınmayan bir hükümetin iktidarda olduğu bu dönemde alevilerin kendi dostlarını artık hiçbir koşulda gizlemeyecekleri kadar açıktan açığa belirlemeleri ve onlarla birlikte bu katliamların hesabını sormaya çalışmaları zaruridir. Aleviler ancak ve ancak özgür ve demokratik bir ülkede kendi inaçlarını serbestçe kullanabilir ibadetlerini yapabilirler, bugünkü Türkiye’de alevi hakları sözde kalmakla birlikte hiçbir ilerlemede göstermeyecektir özellikle alevi halkının kendi dostlarını iyi seçmesi ve buna göre örgütlenmesi gerekmektedir, etnik anlamda özgür olmayan bir halk inanç anlamındada asla özgür olamayacaktır.

Dersim katliamı bundan 73 yıl önce yaşanmıştır ve bugünlerde bu katliamın uluslararası ceza mahkemesine taşınma çalışmaları yapılmaktadır tamda bu noktada tüm alevi hareketlerinin bu davayı desteklemeleri ve dayanışmaları gerekmektedir,gerekmektedir çünkü bu davanın kazanılması halinde Türkiye’de yapılan diğer katliamlarında hesabının sorulması noktasında büyük kolaylıklar sağlanacak adımlar atılacaktır. Alevi halkı bundan yüzyıllar önce mesela Yavuz’un katliamlarını unutmazken bugün yakın geçmişte uğradıkları katliamlara karşı bu kadar duyarsız ve uzak kalmamaları gerekiyor. Bizle kendi hesabımızı kendimiz celladımızdan sormalıyız ancak bu şekilde bu hesap kapanır ve acılarımız diner.

Bu ülkede hükümete muhalif olan herkes her yapı suçludur dolayısıyla hem hükümete hemde Sunni islama karşı muhalif olan alevilerde düşmandır. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar bu zihniyet değişmemiş ve bugünde hala devam etmektedir. Devrimciler muhalif  öyleyse düşman, Kürt halkı muhalif  onlarda düşman, Hopa halkı muhalif oda düşman kısacası AKP hükümetine muhalif heryapı bugün düşman muammelesi görmektedir. Burada Alevilerede Kürtlerede ve diğer azınlık halklarınada düşen bu baskı ve haksızlıklara karşı birlikte mücadelenin koşullarını yaratıp tezelden çalışmalara başlamalarıdır.

Toplatılır yazılarım,
yakılır dizelerim,
kurutulur gözlerim,
geride genç ölüm kalır.  Hasret Gültekin

 

 

Son olarak 18 yıl önce 2 temmuz'da Sivas'ta Madımak otelinde  yaşamını yitiren 35 Can’ı saygıyla anıyor bu katliamı yapanları nefretle kınıyorum.

 

 

Ali Haydar Gürbüz