Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

EDU DUUU SESLERİ VE GOZAL

 

4 yaşına kadar herkes gibi yaşam onun içinde gayet normal seyrinde devam ediyordu, taaki kimsenin bilmediği ve bir açıklama yapamadığı ama sesini dilini alan  o hastalığa yakalanana  kadar....Oysa henüz biraz önce kuşların sesini dinliyordu,koyunların kuzuların meleyişini seyrediyor ara ara onlara bağırıyordu, ailesiyle kardeşleriyle henüz bir kaç dakika önce konuşmuştu annesi Rukiye ekmek pişirirken sacın üzerinde daha bir kaç saniye önce sıcağında istemişti, hayata dair beklentileri,hayalleri çokçaydı ama şimdi ne oldu ne olduda sesi çıkamaz kulakları duyamaz oldu..şaşkındı öylecene etrafına bakıyordu olup biteni anlamaya çalışıyordu, anlamaktada zorlanıyordu , ne konuşabiliyor nede başkasını duyabiliyordu dili lal olmuş kulakları sağırlaşmıştı bir anda kabüllenemiyordu öylece annesinin babasının gözlerine bakıyordu, nede olsa o henüz bir çocuktu ve kaybettiklerinin fakında henüz değildi,belkide yıllar sonra farkına varacak ve içinde derin bir hüzün belirecekti ama o yaşamı artık  bundan sonra sessiz ve duyumsuz yaşayacaktı sadece elleriyle ve gözleriyle derdini anlatmaya çalışacak anlatamadığında da “edu duuuuu” diye tekrarlayacak ve kızacaktı,bağıracaktı bundan sonraki hayatında o sadece “edu duuu” kelimesiyle yetinecekti ve bu hayat onun için ne kadar zorlaştıysa birlikte yaşadığı eş ve çocukları içinde o kadar zorlaşacaktı o sadece 4 yaşına kadar duyduğu seslerle yaşayacak ve öyle anımsayacaktı,sadece hayata bakacak büyük bir suskunluk içerisinde yaşayacaktı.Hani derler ya “Aşk sessiz sevgi dilsizdir” Gozal’ın hayatın a dair tanımlayabileceğimiz bir söylemdir bu.Tamda  Gozal’a uyarlanmış onun yaşamını anlatmaktadır,sessiz ve dilsiz bir hayata duyulan kocaman bir aşk ve yüzünde hiç dinmeyen gülüşler...konuşabileceği duyabileceği günlerin umuduyla süregelen bir yaşam....

Toplumun içinde yer almıyor uzak durmaya çalışıyordu,kendisini doğayla daha yakın ve konuşur buluyordu günde 3 paket Bafra cığarası ve birazda tütün sarardı, içindeki dünyaya hapis olmuş  yaşamı görebildikleriyle algılayan ve yaşayan bir yalnız adamdı Gozal...Gozal’ı hep yazı yabanda görürdük,ekin dererken,yaprak düzerken,çift sürerken yahut koyun güderken.Yani evi ile Kom arası bir yaşam güzergahı..Yağmur yağdığında dam üstünde görürdük elinde sıkıca tuttuğu bir loğ ve getirip götürmeler...Gozal hastalanmış mıydı? Ağrısı varmıy dı? Derdini anlatabiliyor muydu? Birilerinde bir şey isteyebiliyor muydu? Gozal’ı köylüleri ve yakınları anlayabiliyorlar mıydı? Birilerine yaptığı iyilik veya yardımdan dolayı teşekkür edebiliyor muydu? Düğünlerde tıpkı diğer yaşıtları gibi halaylar çekebiliyor bir kaç kadeh  içebiliyor muydu? Kendisine yönelen bakışları gördüğünde Gozal neler düşünüyordu? Bilen var mıydı? Kış vakti kömden gelirken veya giderken üşümüş bir tarafı ağrımış derdini kimselere anlatabiliyor muydu? Çocuklarına sevgisini verebiliyor muydu? oysa onlara ne kadar çok şey anlatmak istemişte anlatamamıştır... Gök gürlese kıyamet kopsa haberi olmazdı, 12 Eylül darbesi sonrası askerlerin “dur” ihtarına uymamış nerdeyse vuracaklarmış...o sadece gördükleri ve dokundukları ile bilirdi yaşamı ötesi onun için bir hayalden ibaretti....

Sağır ve dilsiz bir hayat kaderi olmuştu ve onun bu kaderini henüz küçük yaşta kendisiyle evlendirilen Taso da yaşayacaktı, burada Taso için ayrıca bir parantez açmakta yarar vardır, İsmale Heske’nin evine gelin gelirken Taso henüz bir çocuktu diyebiliriz,yani henüz genç bir kız dahi olmayan Taso 11 yaşında Gozal’în kaderine terk ediliyor ve onun yaşadığı bu acımasız kaderi Taso’da henüz 11 yaşında ve farkına varmadan beraber yaşayacaktı.herşeyiyle ilgilenecekti sağır ve dilsiz bir yaşamın ne olduğunu henüz bilmeden gelen Taso tıpkı Gozal gibi yıllar sonra kaderine kızacak ve kendisine bu hayatı reva görenlere beddua edecekti Gozal’a asla kızmayacaktı çünkü onun hayatı buydu ve bu değişmeyecek tek gerçekti yaşamında...

Evet Gozal sağırdı, dilsizdi ama kalpsiz değildi,duymayan kulaklarıydı,konuşmayan diliydi oysa gönlü ve yüreği herzaman bizimle konuşuyordu,anlıyordu , yüzünde gülücükler eksilmiyordu, Gozal’ın hayatı asla sağırlaşmamıştı....Edu duuuu sesleriyle dalga geçen çokça köylüsü olmuştur,"qere  geje" dedikleri olmuştur,varlığından rahatsızlık duyanlar olmuştur ama o bunları ne duydu nede anladı iyiki duymadan ve anlamadan yaşamını bu şekilde sürdürdü yoksa bu duyumlar onu dahada derinden sarsacak ve yaşamıda sağırlaştıracaktı. Taso Gozal’la evlendirildikten bir kaç yıl sonra tek direkli çadırın altında sabahlara kadar ağladığını anlatıyordu,yine bir gün ağlarken yanına gelen İsmal,Anık,İmam ve Gare ona bir rahatsızlığının olup olmadıklarını sorarlar oda yok der herhangi bir rahatsızlığım yok sadece  içerlendimde ondan ağladım demiş neden içerlendiği sorulduğunda ise bakın İsmal ile Anık, İmam ile Gare oturup saatlerce konuşabiliyor gülebiliyorlar oysa ben ve Gozal hiçbirşey konuşamıyoruz keşke Gozal’da konuşabilseydi duyabilseydide bizde sizler gibi sohbet edebilseydik. Sıkıntım bundandı bundan dolayı akşamdan beri ağladım kaderime ağlıyorum bunun bir çaresinin olmadığınıda biliyorum.Aslında bu Taso’nun yaşadıklarını net olarak anlatıyordu hayat Gozal için zordu ama Taso için dahada zor olacaktı. Kendisini terketmeyen kaderine şimdilerde birde Gozal’ın hastalığı eklendi belki bugün belkide yarın gider gibi bu dünyada yani edu duuu sesleri artık kurmeş’te esmeyecek gibi.....

Şimdi sormak gerekir: Gozal yapabileceği her işi başarıyla yapabiliyordu, peki konuşabilenler, duyabilenler Gozal’dan farklı neler yapabildiler? Nasıl bir hayat sürdürebildiler? Geleceğimize dair neler bırakabildiler? Aslında cevabı kocaman bir hiç yani sağır ve dilsiz Gozal’dan daha farklı bir hayatları asla olmadı....

not: bu makaleyi uzun zaman önce yazmıştım bugün yayınlamak ve sizlerle paylaşmak istedim,çünkü Gozal şu anda çok hasta ve belkide son günlerini yaşamaktadır kendisine acil şifalar diliyorum. Üzerinde çokça durulacak bir hayat hikayesi...çünkü bizler yaşamı onun gözünde ve yaşadığı zorluklarda asla değerlendirmedik...

Ali Haydar Gürbüz